Hasan Oguz
Bu iki kavramın bir araya gelmesi zordur. Birisi yaşamın sonlanmasını gösterir diğeri de yaşama bağlılığın adını. ikisi de acılı bir iç geçirme ve acılı bir tutkudur. Bir sızı, bir iç geçirme ve bir adanmışlık duygusudur. Her canlı, özellikle insan, yaşamak için ölüm dahi her şeyi göze alır. Bu bir sevgi tutkusudur. Yaşamak tutkusu. Seviyorsanız yaşamı ölüme meydan okuyacaksınız. O halde ölüm de bir tutkudur yaşamak için. Çünkü sevginiz olan yaşamınız için ölümü göze almışsınız. Demek ki ölümü göze almak da bir sevgi tutkusudur. Yani ölüm de bir sevgidir. Peki ama, ya o büyük özlem olan aşk? Aşk da bir ölüm gibidir. O da bir tutkudur. Sevgiye olan tutkudur. Yaşama olan tutku...Canınızdan çok sevdikleriniz vardır...evlat gibi, eş gibi, baba anne gibi ya da özel olan sevgili gibi...onların yaşamı için, yani sana ait olan sevginiz için o sevgiden rahatlıkla feragat edebilir, ölümü seçebilirsiniz. Bu işte büyük bir aşktır. Kadına olan aşk gibi, devrime olan aşk gibi ya da evlatlarınıza olan aşk gibi...
Bir insan da aşk bitmişse ölüm başlar, ölüm gelmişse aşk biter...yani ölüm bitmişse aşk başlar. Sakın yanlış anlamayın; ölüm gelmişse demek, kendini ona teslim etmek demektir. Oysa ölüm gelse de ölüme meydan okumaktır aşk. Yani ölümün ters yüz olma halidir aşk. Ölüm olmazsa ne aşka tutkumuz artar ne de yaşamda kavga edeceğimiz ideallerimiz kalır. O nedenle ölümün gölgesidir aşk. Gölgeler gerçeğin aynası değildir ama. Onu yansıtmazlar. Ama gölgeler olmazsa bizim yaşamdaki tutkumuz olan aşkı yeniden nasıl üretebiliriz ki...aynalar gibidir gölgeler. Gerçeğimizi yüzümüze tutarlar. Anlayan olur anlamayan, öğrenen olur öğrenemeyen...
Sonuçta aşkın bir yüzüdür ölüm. Ölüm de diğer yüzü...
Bugün biz insanoğlu, o derece maddi yaşamın esiri olmuşuz ki...ne aniden gelen özellikle genç ölümlerin bize ulaştırdığı mesajlardan öğreniyoruz ne de aşk ve sevginin o yüce gönlünden kendimize bir yaşam felsefesi kurguluyoruz....günübirlik bir yaşam...sonra felaketler, acılar, üzüntüler ve iç ağlamalar sonucunda bir anlık duyu ya da yürek sesi geliyor aklımıza...ancak birkaç saat sonra akıllı telefon elimize geçince dönüyoruz sanal ortamın eğlence kültürüne...belki de birkaç gün sonra senin de kapın çalınacaktır. Belki ölüm belki aşk seremonisi tarafından...aşk ise mutlusundur. Ama öyle düşünmemek gerekir. Yukarda yazdım. Aşk ölümün diğer yüzüdür diye...ölüm de aşkın bu yüzü...birbirinden kopmayan bir diyalektik bağ...
Peki ama ne anladık bundan? Bu konuda özetin özeti ile yazıma son vereyim; Aşk ya da sevgi ölüm olmadan gerçekleşemez, ölümde aşk olmadan anlaşılamaz. Bu iki kavram insan beyninde vücut bulmuşsa eğer, aşkı aşk gibi, sevgiyi gerçek sevgi gibi yaşarsın. Çünkü bunun asıl nedeni aşkın arkasındaki ölüm gerçeğidir. O nedenle seversen adam gibi seversin. İhanet etmezsin. Yoksa seni ölüm takip edecektir. O zaman dersin ki, ölüm kapımı çalmadan adam gibi yaşayalım aşkı...ya da sevgiyi...Ölümde öyledir. Ölüm olmasaydı kim aşkın yüceliğini, yürek tutkusunu ve ölümsüz olan sevgisini bilebilirdi ki...Demek ki bu her iki kavrama anlam veren bu diyalektik bağlantıdır.
Zincire vurulmamış bir sevgi dünyası sizin olsun...
Share To:

ozgurhabernet

Post A Comment:

0 comments so far,add yours