"Tez: Aşk, sevgi, sevilmek, sevmek, yalnızlık, kahroluyorum ve benzeri sözcükleri bir yılda ne kadar kullandığınızı hiç düşündünüz mü?
Antı-tez: Oturduğunuz yerde bu sözcükleri yinelemek yerine harekete geçin! Birini seviyorsanız gidin bunu söyleyin ona. Alacağınız yanıt ya ‚Evet’ ya ‚Hastir git lan’ olacaktır, ama sonuçta yanıtlanacaksınız. ‚Nerede hareket orada bereket’ demişler. „
Adam evden çıkmadan önce yazı masasının başında bir süre durdu ve bir kağıdın üzerine şu sözleri karaladı:
“Her ne kadar soruna ‘Kadın sorunu’ deniliyor olsa da bana göre sorun tohumlaşmış hıyar erkek sorunudur. Felsefecilerin bu sorunla enine boyuna uğraşmamalarının nedeni de çoğunluğunun hıyar ve acurdan oluşmasındandır.
Yukarıdaki tezin doğru mu yanlış mı olduğunu öğrenmek istiyorsanız bakın piyasaya, kaç tane ünlü felsefeci „Kadın“ bulabileceksiniz.
Adına “Hıyarmar” denilen bir ülkede "Hala kuru fasulyeyi bir gün önceden suya koyamayan kadınlar var" diyen diktatör, baş diktatör olunca Anayasa'ya yeni bir madde eklenmesi için emir vermiş. Yeni yasa şöyle olacakmış:
"Fasulyeyi bir gün önceden suya koyamayan kadınların 3 çocuk değil 5 çocuk doğurmaları farz kılınmıştır! O kadınlar 5 çocuk doğurunca işten gözlerini açamayacak, fasulyeyi de elbette bir gece önceden suya koyacaklardır!"
Adam, fasulyeyle çocuk konusunun ilişkisini derinlemesine araştırmaya karar verdi, kağıda bunu „Önemli not“ olarak yazdı ve ayakkabılarını giyinerek evden çıktı.
Adam otobüs durağında bekleyen genç ve yaşlı kadınların kuru fasulye ile ne kadar içli dışlı olabileceklerini bir süre düşündü. Otobüse binince cebinden defterini çıkardı ve yazmaya başladı:
“Kadın-Kız-Anne-Gelin-Nine-Teyze-Hala-Cadı..”
“Kahrolsun erkek egemenliği!
Erkekleri doğuranlar kadınlar! Kadınları tepeleyenler erkekler! Peki ama erkekleri doğuran kadınlar neden imalata özen göstermiyor, tepeleyici-tekmeleyici erkek takımını doğuruyorlar? Gerekli düzenlemeleri doğumdan önce yapmayarak erkeklerin suçlarına –bir bakıma- ortak olmuyorlar mı?
„İlk kadın kimdi, hangi heriften dayak yedi“ diye sakın sormayın. Dinler insanların beyinlerini yemişler. Ne zaman “Kadın sorunu” diye söze başlasalar hepsinin aklına hemen bir HAVVA geliyor. İlk kadın Havva! Dincisinin de sosyalistinin, komünistinin de beynine yerleşen bu söz gerçek ilk kadını gizliyor, yok sayıyor.
Kimdir ilk kadın?
Nerede dünyaya gelmiştir? Var mı bir bilen?
Hikayeye Havva ve Elma ile başlayanların metafizik felsefe ile ilişkileri nedir? İnsanın gelişimini maymunla başlatanların beyinlerinde bile yer etmiş o metafizik. Ondan sonra gelsin laf-ı güzaf.
Dünyada ilk insan kesinlikle erkek değil, kadındır. Bir zamanlar- yani dünyanın ilk insan döneminde- kadınların hem dişi hem de erkek hormonları taşıdıkları, ilk kadının da kendi kendini dölleyerek, terbiyesiz-torbasız bir erkek doğurduğu, bu erkeğin „Pırasama su yürüdü“ diyerek tanrıçalara sulandığı, tanrıça kadınların egemenliğini „Elmayı top top yapalım/Kızlara bahşiş atalım“ türküsü eşliğinde yıkarak, erkek-egemen toplumu kurduğu, kadın tarihçilerin de bu gerçeği utançlarından yazamadıkları bilinmektedir.
Tanrıça olan kadınların bir dingoya hem gönüllerini, hem de iktidarlarını kaptırmasına gelince olayın açıklaması çok basittir.
Bilindiği gibi tarih öncesinde “Kızını serbest bırakırsan ya davulcuya ya zurnacıya varır” sözü söylenmiştir. Tanrıçalar döneminde erkek kıtlığı bulunduğundan tanrıçaların çoğu kendi doğurdukları oğullarıyla evlenmeyi yeğlemişlerdir.
Araştırılması gereken soru: İlk kadının dünyaya geldiği ortamda davulcu zurnacı var mıydı? Kadınlar keyifleri istediğinde kimlere giderlerdi?
Bana kalırsa davulcuya-zurnacıya gitmeyi yeğleyen kadınlar en akıllı ve en politik kadınlar. En çok sesi kimin çıkardığını, en çok müşteriyi kimin topladığını iyi biliyor onlar.
Lütfen elinizi kalbinizin üzerine koyup hak verin. Bir kadın davulcuya-zurnacıya varmayıp da bakkala, manava mı varacak? Davulcu-Zurnacı “Kamber”dir, onlarsız düğün olmaz.
Ama bu elbette çok eskidendi. Şimdi takım çalgı var, orkestra var. Ayrıca babalar-anneler şimdi kızlarını serbest bıraksalar da onlar hiç kimseye gitmiyorlar. Anne-babaların iki gözü iki çeşme, bir türlü evlendiremiyorlar kızlarını, evlendiremeyince de mürüvvetlerini göremiyorlar, dede-nine olamıyorlar. Kızlar “Evlenip de ne yapayım? Çalışıyorum, kendimi geçindirecek bir mesleğim, bir gelirim var. Erkek değil mi, elimi sallasam püsküllüsü gelir, niye yaşam boyu bir hanzonun kahrını çekeyim” dediklerinde anne-babalar delirip dağlara düşüyorlar.
Hal böyle olunca düğün dernek kurulamıyor, davulcular-zurnacılar para kazanamıyorlar, kızlar da onlara yüz vermediklerinden davulcular-zurnacılar evde kalıyorlar.
Hıyarmar ülkesinin diktatörünün son zamanlarda kızlara “Evlenin, evlenmekle kalmayın üç çocuk yapın, üç de yetmez beş olsun, kıçınızı kırın evlerinizde oturun, sizin yüzünüzden erkekler iş bulamıyorlar” demesinin nedeni de budur.
Nikahsız yaşam aldı başını gidiyor. Gerçekte bu durumun temeli metafizikte Adem ve Havva tarafından kazıldı. İlk “Özgür ilişkiyi” yaşayanlar Adem ve Havva’ydı. Çünkü o günlerde ortada bir peygamber bulunmadığından kimse gidip Havva’yı “Allah’ın emri-peygamberin kavli” ile anne-babasından istememişti. Zaten Havva’nın bir annesi-babası da yoktu. Kimse onları kimseden isteyemediği için nikah memurları da devreye girememişti. Kimse onlardan nikah işlemleri için “6 adet vesikalık fotoğraf, muhtarlıktan ikametgah ilmühaberi, savcılıktan temiz kağıdı” isteyememişti. İmamlar daha zuhur etmediklerinden imam nikahı kıymak da olanaklı değildi. O günlerde Hıyarmar ülkesi ve o ülkenin “Kızlar ve erkekler elele gezemezler” diyen diktatörü de piyasada bulunmadığından Havva ve Adem kırlarda, çayırlarda el ele-kucak kucağa gezerlerken bir de baktılar ki karı-koca olmuşlar.
Ne yazık ki; kendilerine sunulan bu tanrısal özgürlüğü hazmedemeyen Havva ve Adem politikaya soyunmuş, cennetin işlerine burunlarını sokmaya başlamışlar. Tanrı onlara “Tavuklarınızı bizim bahçeye sokmayın, elmaları da gizlice yolmayın” dediği halde Havva salt muhalefet olsun diye elmayı yemiş, Adem’e de yedirmiş ve “Tanrıya kendi evinde baş kaldıran ilk insan” olma şanını yakalamıştı. Tanrı kızmıştı elbette ve “Size özgürlük değil, kölelik yakışır” diyerek kıçlarına tekmeyi yapıştırmıştı.
Bilindiği gibi ilk özgür ilişkiyi yaşayan Havva ve Adem başka insan kılıklı birilerini bulamadıklarından birbirlerini aldatmayan, aldatamayan ilk iki insan ünvanını da almışlardı. Tanrının sonradan çıkardığı “Pişman ol eve dön” yasasından yararlanan ilk insanlar da onlardı.
Bunlar elbette metafizik öyküleri. Gerçek yaşamda maymundan türeyen insanların erkek kısmı şimdilerde davul çalmak yerine çamaşır-bulaşık yıkıyor, ev süpürüyor, yemek pişiriyor, çocuk bakıyorlar. Kadınlar da bu “Emansipe” herifler yüzünden evlenebilecek erkek gibi erkek bir davulcu-zurnacı bulamadıklarından evde kalıyor, asabileşiyor, “Kahrolsun erkek egemenliği” diye bağırarak sokaklara dökülüyorlar.
Evet, “Kadın sorunu” diye bir sorun yoktur. Sorun “Erkek sorunu”dur ve erkekler artık mutlaka eski davulcu-zurnacı kimliklerine bürünmek zorundadırlar. „
A. KADİR KONUK
Share To:

ozgurhabernet

Post A Comment:

0 comments so far,add yours