Hayır, Sinem’i çirkin olduğu için terk etmedim. O çok güzel, benden küçük olsa da yaşını göstermeyen, düzgün vücutlu, bir çok erkeğin “Benim yarim olsa” diyebileceği bir kadın. Yalan olmasın, oturmasını kalkmasını, konuşmasını bilen, bilgili biri. Ne o benim arkamdan ne ben onun peşinden koşmuştuk, öylesine gelişmişti arkadaşlığımız, ama bitti işte.
Sinem düğün salonunda, sözüm ona orkestra niyetine sahneye yerleştirilmiş bateri, saz, bir çalana gerek duymadan kendi kendine her müziği çalabilen sahtekar müzik aleti keybord, (kibarcası kibord) Rock and roll (kibarcası rakınrol) müziği çalmaya başlayınca oldu ne olduysa.
Annemin deyimiyle “Kıçındaki kıllar ağarmış o hala bahar havasında” yaşına gelmişim, şaire göreyse “Yaşlanmış/kırışıklar inliyor alnında/ o ise/ sürme çekiyor gözlerine/gözleri de toprağı” yaşındayım, biri bana “Ama sen daha gençsin” deyince boğazına sarılmak, bak ulan, bu parmaklar artık yeterince sıkıyor mu diye bağırmak istiyorum, Sinem de kalkmış o kadar insanın içinde benimle rakınrol dansı yapmak istiyor. Bu davranışta kötü bir niyetin izlerini aramaya kalkışmam neden kuşkuculuk oluyor, anlayabilmiş değilim.
Sevgi dereceleri ne olursa olsun kadınlarla erkeklerin birbirlerinden neyi, ne zaman ve nasıl isteyeceklerini iyi düşünmeleri gerektiğine inanıyorum. Yıllar önce Sinem çayda çıra oyununu öğrenmemi istediğinde öğrenmemiş miydim? Ama o yıllar önceydi. Bar başına geçmek, halay çekmek, sarhoş barını, hançer barını, Arap oyununu insanları imrendirecek kadar güzel oynamak elbette beni de sevindirmişti. Ama rakınroll!
Efendim Sinem’e göre aslında bu dans türü bizim kuşağın türüymüş de, ben neden öğrenmemişim de, bende hiç mi Elvis Preysler sevgisi yokmuymuş da…
Başkalarının ne yaptıkları beni ilgilendirmiyor, bizim kuşakta ezbere iyi mevlit okuyanlar da vardı, benim üç duayı ardı ardına okuyamamam neden sorun oluyor, anlayamıyorum. İnsan haddini, hududunu bilmeli değil mi? İlle de bir şeyin ardından koşacaksa yaşına uygun olmalı o şey her neyse.
Her yaşın kendine uygun, ardında koşulabilecek bir nesnesi vardır. Biz insanlar el kadarken meme ardında koşamasak da mızıldanarak bu eylemi gerçekleştiriyoruz. Sonra gel annene, gel babana, amcana, dayına, dedene, ninene gel çağrılarının ardında sürünmemiz de koşma eyleminin bir parçasını oluşturuyor. Day day durduğumuz günlerde evdeki kediyi canından bezdirecek kuyruk çekme koşuları bacaklarımızın gelişmesine katkıda bulunuyor. Bilyelerin, keçilerin, koyunların, uçurtmanın arkasından koşabilmek yaşımıza uygun gelişmeyi gösterdiğimizin kanıtları sayıldığından ödüllü koşular arasında yer alıyorlar.
Sonrası tam anlamıyla bir zulüm maratonu. Okumanın öğrenmenin, bir meslek sahibi olmanın arkasından koşarken harcadığımız eforla gerçekte daha uzun yıllar yaşayabilecekken bu eylemler yaşamımızın önemli bir bölümünü çalar, götürürler, ama bizler kazançlı olduğumuz gibi saçma bir düşünceye kapılırız.
Bir sevgilinin arkasından koşmaya yeltendiğimizde kavak yelleri esmeye başlamıştır artık. Dünyada ne kadar yalan varsa insan bu evrede öğrenir ve kullanır. Sevgililer parasız pulsuz, kılıksız kıyafetsiz, işsiz güçsüz kimseleri sevmeyeceklerinden elbette bir işin ardından koşmak yaşamda önemli bir yer kaplar. İşi yakalamak parayı yakalamak anlamına gelir. Parayı yakalayabilmek için şefin, müdürün, patronun ardında süpürge olmak, sosyalleşmek adına yalnız kalmamak, can sıkıntısından patlamamak için insanların arkasından sürüklenmek koşma eyleminin değişik türlerini oluştururlar.
Nereden nerelere geldiğimizi düşünmeye başladığımızda emeklilik kapımızı çalıyor demektir. Artık ardından koşulacak hiçbir şey kalmadığını ve yaşam boyu öğrenilenlerin artık hiçbir işe yaramayacağını insan bu yaşta anlar ve dünyanın en lanet yaratığı biçimine bürünür. Çünkü ufukta görünen sadece “Gömün” sözcüğüdür.
İşte böyle anlarda insan eğer kendine ardından koşabilecek bir şeyler yaratamıyorsa..
İyi ama bunların Sinemle ne ilgisi var demeyin. Sinem göbek at deseydi atmayacak mıydım? İnsan her yaşta göbek atabilir, yani göbek atamasa da orasını burasını sallar, atıyormuş gibi olur. Ama rokınrol, hip-hop al sana top, çaçaça, çarliston, samba ramba yapamaz, salto atamaz.
Sinem biliyordu bunu, gözümü bildiğim gibi biliyorum bildiğini. Bilerek yaptı. Neden? Arkasında koşabileceği bir şeyler buldu da ondan. Bana bunu uygarca doğrudan söylemek yerine o kadar insanın arasında gel rakınrol yapalım demeyi seçmesini, ben kabul etmeyince de herkesin içinde ulu orta beni tutuculukla suçlamasını doğrusu çok kaba buluyorum.
Sinem gitti, derin bir boşluk duygusu sardı çevremi. Şimdi ben burada, “Saçıma karlar yağmış/Boşuna yaz beklerim” yaşında, yalnız başıma, neyin arkasından ve niye koşacağım?
Kapıda birinin beklediğini biliyorum, yıllardır bekliyor o hergele kapının önünde. Arkasından koşacağım değil, önünde kaçacağım biri o. Kapıyı açsam..
Ömrümün ahirinde bana bunu yapmayacaktın Sinem, yine de o rakınrolcu sevgilinle sana mutluluklar diliyorum. Dans uğruna bir yerlerini sakatlarsan, o yaratık da bir balerinin ardına takılıp seni yüz üstü bırakırsa unutma, ben buradayım. “
A. KADİR KONUK
Sinem düğün salonunda, sözüm ona orkestra niyetine sahneye yerleştirilmiş bateri, saz, bir çalana gerek duymadan kendi kendine her müziği çalabilen sahtekar müzik aleti keybord, (kibarcası kibord) Rock and roll (kibarcası rakınrol) müziği çalmaya başlayınca oldu ne olduysa.
Annemin deyimiyle “Kıçındaki kıllar ağarmış o hala bahar havasında” yaşına gelmişim, şaire göreyse “Yaşlanmış/kırışıklar inliyor alnında/ o ise/ sürme çekiyor gözlerine/gözleri de toprağı” yaşındayım, biri bana “Ama sen daha gençsin” deyince boğazına sarılmak, bak ulan, bu parmaklar artık yeterince sıkıyor mu diye bağırmak istiyorum, Sinem de kalkmış o kadar insanın içinde benimle rakınrol dansı yapmak istiyor. Bu davranışta kötü bir niyetin izlerini aramaya kalkışmam neden kuşkuculuk oluyor, anlayabilmiş değilim.
Sevgi dereceleri ne olursa olsun kadınlarla erkeklerin birbirlerinden neyi, ne zaman ve nasıl isteyeceklerini iyi düşünmeleri gerektiğine inanıyorum. Yıllar önce Sinem çayda çıra oyununu öğrenmemi istediğinde öğrenmemiş miydim? Ama o yıllar önceydi. Bar başına geçmek, halay çekmek, sarhoş barını, hançer barını, Arap oyununu insanları imrendirecek kadar güzel oynamak elbette beni de sevindirmişti. Ama rakınroll!
Efendim Sinem’e göre aslında bu dans türü bizim kuşağın türüymüş de, ben neden öğrenmemişim de, bende hiç mi Elvis Preysler sevgisi yokmuymuş da…
Başkalarının ne yaptıkları beni ilgilendirmiyor, bizim kuşakta ezbere iyi mevlit okuyanlar da vardı, benim üç duayı ardı ardına okuyamamam neden sorun oluyor, anlayamıyorum. İnsan haddini, hududunu bilmeli değil mi? İlle de bir şeyin ardından koşacaksa yaşına uygun olmalı o şey her neyse.
Her yaşın kendine uygun, ardında koşulabilecek bir nesnesi vardır. Biz insanlar el kadarken meme ardında koşamasak da mızıldanarak bu eylemi gerçekleştiriyoruz. Sonra gel annene, gel babana, amcana, dayına, dedene, ninene gel çağrılarının ardında sürünmemiz de koşma eyleminin bir parçasını oluşturuyor. Day day durduğumuz günlerde evdeki kediyi canından bezdirecek kuyruk çekme koşuları bacaklarımızın gelişmesine katkıda bulunuyor. Bilyelerin, keçilerin, koyunların, uçurtmanın arkasından koşabilmek yaşımıza uygun gelişmeyi gösterdiğimizin kanıtları sayıldığından ödüllü koşular arasında yer alıyorlar.
Sonrası tam anlamıyla bir zulüm maratonu. Okumanın öğrenmenin, bir meslek sahibi olmanın arkasından koşarken harcadığımız eforla gerçekte daha uzun yıllar yaşayabilecekken bu eylemler yaşamımızın önemli bir bölümünü çalar, götürürler, ama bizler kazançlı olduğumuz gibi saçma bir düşünceye kapılırız.
Bir sevgilinin arkasından koşmaya yeltendiğimizde kavak yelleri esmeye başlamıştır artık. Dünyada ne kadar yalan varsa insan bu evrede öğrenir ve kullanır. Sevgililer parasız pulsuz, kılıksız kıyafetsiz, işsiz güçsüz kimseleri sevmeyeceklerinden elbette bir işin ardından koşmak yaşamda önemli bir yer kaplar. İşi yakalamak parayı yakalamak anlamına gelir. Parayı yakalayabilmek için şefin, müdürün, patronun ardında süpürge olmak, sosyalleşmek adına yalnız kalmamak, can sıkıntısından patlamamak için insanların arkasından sürüklenmek koşma eyleminin değişik türlerini oluştururlar.
Nereden nerelere geldiğimizi düşünmeye başladığımızda emeklilik kapımızı çalıyor demektir. Artık ardından koşulacak hiçbir şey kalmadığını ve yaşam boyu öğrenilenlerin artık hiçbir işe yaramayacağını insan bu yaşta anlar ve dünyanın en lanet yaratığı biçimine bürünür. Çünkü ufukta görünen sadece “Gömün” sözcüğüdür.
İşte böyle anlarda insan eğer kendine ardından koşabilecek bir şeyler yaratamıyorsa..
İyi ama bunların Sinemle ne ilgisi var demeyin. Sinem göbek at deseydi atmayacak mıydım? İnsan her yaşta göbek atabilir, yani göbek atamasa da orasını burasını sallar, atıyormuş gibi olur. Ama rokınrol, hip-hop al sana top, çaçaça, çarliston, samba ramba yapamaz, salto atamaz.
Sinem biliyordu bunu, gözümü bildiğim gibi biliyorum bildiğini. Bilerek yaptı. Neden? Arkasında koşabileceği bir şeyler buldu da ondan. Bana bunu uygarca doğrudan söylemek yerine o kadar insanın arasında gel rakınrol yapalım demeyi seçmesini, ben kabul etmeyince de herkesin içinde ulu orta beni tutuculukla suçlamasını doğrusu çok kaba buluyorum.
Sinem gitti, derin bir boşluk duygusu sardı çevremi. Şimdi ben burada, “Saçıma karlar yağmış/Boşuna yaz beklerim” yaşında, yalnız başıma, neyin arkasından ve niye koşacağım?
Kapıda birinin beklediğini biliyorum, yıllardır bekliyor o hergele kapının önünde. Arkasından koşacağım değil, önünde kaçacağım biri o. Kapıyı açsam..
Ömrümün ahirinde bana bunu yapmayacaktın Sinem, yine de o rakınrolcu sevgilinle sana mutluluklar diliyorum. Dans uğruna bir yerlerini sakatlarsan, o yaratık da bir balerinin ardına takılıp seni yüz üstü bırakırsa unutma, ben buradayım. “
A. KADİR KONUK
Post A Comment:
0 comments so far,add yours