Bu gün çok kötüyüm. Gazetede okuduğum haber beni beynimden vurdu. Haberin başlığı aynen şöyleydi: “Mars 2 Yemenli’ye miras kalmış.”
Mars neden yaşamı boyunca şöyle ele avuca gelir, bir mirasa konmamış olan bana değil de 2 Yemenli’ye miras kalıyor? Gazete şöyle açıklıyor bunun nedenini:
“Duyanları şaşkınlık içinde bırakan olay, Yemen’in başkenti Sanaa’da meydana geldi. Mustafa Halil ve Abdullah Amri adlı Yemenliler, Yüksek Mahkeme’ye başvurarak, ABD’yi şikayet ettiler. Mars gezegeninin kendilerine dedelerinden miras kaldığını ileri sürerek Pathfinder’in Mars’tan derhal çekilmesini ve ABD Büyükelçisi’nin mahkemeye gelerek işgal sorumluluğunu üstlenmesini istediler.”
Deli olacağım. Postdepressif olmaya başladığım ilk günlerde Amerika Mars’a gidiş için çalışmalarını sürdürüyordu ve ben bir arkadaş toplantısında; “Görürsünüz, gittiklerinde orada karşılarına döner dükkanları çıkacak” demiştim de arkadaşlarım benim Kırklartepesi’ne sahip bir kentte doğduğuma, erenlerle ilişkilerimin bulunduğuna, istersem her an Kırklar’a karışabileceğime aldırmadan acı acı; “Yazık” dercesine gülmüşlerdi. İşte kanıtı, işte gazete.
Ayrıca benim çok akıllı dostlarım bazı ayrıntıları hep gözardı ediyorlar. Yemen bir zamanlar Osmanlılar tarafından işgal edilmişti değil mi? Davacı adamların adları ne? Mustafa ve Abdullah. Yani Osmanlı kökenli Yemenli. Dedeleri de Osmanlı. Mars onlara dedelerinden miras kaldığına göre Mars’a Amerikalılardan önce Osmanlılar gitti demektir. Yemenliler kanıt olarak ellerinde bir belgenin olduğunu da söylemişler. O belgede aynen şöyle yazdığına kalıbımı basarım: “Yedi düvel sultanı padişahımız efendimiz adına and olsun, arzı, arşı alayı ve dahi ayı, yıldızları ve bunların içinde Mars denen seyyareyi mülkümüzden sayıp, bizden sonraki torunlarımıza ve dahi torunlarımızın torunlarına mülk eyledik.”
Gazetenin yazdığına göre olayın sonraki gelişimi şöyle: “Hakim ellerindeki kağıdın Mars’ın tapusu olduğunu öne süren iki meczubu azarladı ve ‘Davayı geri çekmezseniz ikinizi de hapse atarım’ dedi ve meczubları mahkemeden kovdu!”
Amerikan işbirlikçisi hakim, ne olacak! Bana kalırsa Yemenliler haklı. Yukarıda belirttiğim gibi Mars’ta dönerciler var. Adem cennetten kovulduğunda üçüncü molayı Mars’ta vermiş ve orada çocuklarının bir kısmını bırakmıştı. Geride bıraktığı bu çocukları sonradan anarken onları “Terkler” diye adlandırmış, bu söz yinelene yinelene “Türkler” halini almıştı. Zaten Yemenliler de Türk’tü.
Tapunun Yemenli Mustafa ve Abdullah’ın eline nasıl geçtiğini “Tanrıların Arabaları” isimli kitabın yazarı da uzun uzun açıklamaktadır. Bir başka kanıt ise Mars sözcüğünün bir Arap oyunu olan tavlaya yerleşmiş olmasıdır.
CIA kaynaklarına göre Mars’ta bir de “Cıllar Çiftliği” varmış. Ama Amerika bunu açıklamayı şimdilik çıkarları açısından doğru bulmuyormuş. Yeşilçam bu haberlerden sonra seri film çekimlerine başlamış. Filmlerden bazılarının isimleri şöyle: “Cüneyit Marslılara karşı!”, “Mamçakoğlu Mars Boylarında”, “Mars’ta bir Türk lokumu”, “Marsiye’nin aşkı Kurtdereli..”
TBMM’de bir milletvekili de eski bir marşın sözlerinin; “Tuna nehri akmam diyor/Ben o aya bakmam diyor/Şanı büyük Çılar paşa/Ben bu Mars’tan çıkmam diyor” şeklinde değiştirilmesi için yasa tasarısı hazırlamış.
Radyolara göre; İstanbul’da dolmuş muavinleri şimdi; “Haydeeee, Mars’a bir iki” diye bağırıyorlarmış..Yine gazetelerin yazdığına göre Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi profesörü Celal Yeniçeri; “Peygamberimiz Maida suresinde gökten gelen sofradan bahsediyor. Burada cennet tabirini kullanmıyor, ‘Gök’ diyor. Bu sofrada ‘Et ve ekmek vardı’ diyor. Et varsa kainatta canlı var, ekmek varsa ziraat var” diyerek Marslıların ülkemizdeki açlara et/ekmek yardımı yapabileceklerini, Derviş’in de ekonomiye yön vermesi için Marslılar tarafından gönderildiğini ima ediyor. Profesör Yeniçeri ayrıca; “Peygamberimizin amcasının oğlu İbni Abbas, göklerdeki yerkürelerden bahsederken; ‘Burada Adem varsa oralarda da Adem vardır Adem gibi, İsa vardır İsa gibi, Musa vardır Musa gibi demiştir” diyerek tezini bilimsel olarak kuvvetlendiriyor. Ayrıca Vatikan’ın başastronomu ve Amerikalı bir cizvit olan Profesör George Coyne; “Tanrı başka canlılar yaratmaya da kadirdir. Hazreti İsa’nın başka gezegenlere gidip gitmediği konusunda bir şey söyleyemem” dedi.
zaman Yemenli hakim neden Mustafa ve Abdullah’ı azarladı. İnsanın Mars’ta akrabasının olmasının ne gibi bir kötü yanı olabilir? Haberi doktoruma söyledim, “Bir Türk döneri olsaydı şimdi, ama yaprak döner” diye mırıldandı ve “Biliyor musunuz, ben sizin yemeklerinize hayranım” diye ekledi. Bu adamın yiyici biri olduğunu, elinden gelse Marslılardan bile rüşvet alabileceğini ilk günden anlamıştım zaten.
Mars’la yatıp kalkmaktan bıktığım bir günde gazete yine imdadıma yetişti. Bu kez haber Ruslarla ilgiliydi.
Moskova’da bir kaç bilim adamı “Mısır’daki piramitler de dahil olmak üzere, eski dünyanın bütün kültürel birikimlerinin Rus-Türk ortak imparatorluğunun ürünü olduğunu ileri sürdüler” diye yazan gazeteye donmuş gözlerle 10 dakika baktım.
“Deliye davul verirsen götüyle çalar.” Bunun kısaltılmışı; “DDVGÇ”dir. DDVGÇ üyesi bilim adamları böyle deyince Moscov News Gazetesi hemen haberin üzerine atlamış ve bilim adamlarının görüşlerini şöyle özetlemiş:
“Bayak İskender ve Sezar gibi isimler söylentidir. Tatar-Moğol akıncıları aslında Rus ve Türk akıncılarıydı. Bu iki halkın yolları sonradan ayrıldı. Eski dünyanın, piramitler de dahil olmak üzere kültürel birikimini Rus-Türk İmparatorluğu sağladı. Sonradan bu gerçekler hafızalardan silindi, meydan yanlışlara kaldı.”
Yalanım varsa ultrapost olayım. Böyle yazıyor gazete. Ve ben şimdi her şeyi daha iyi anlayabiliyorum. Ruslarla Türkler eskiden akrabalardı, Mars’ı paylaşamadıkları için aralarına miras kavgası, sonra da kan davası girdi. Tanrı Dağı Rusya’daydı ve Türk’tü. Hira Dağı müslümandı ve ona en çok Osmanlılar sahip çıkmışlardı. Piramitler Türklerin teyzelerinin kızlarıydı. Osmanlılar Mısır’da El Ezher Kütüphanesi’ni Ruslarla olan ilişkileri ortaya çıkmasın diye yakmışlardı. Kurtçukların bize “Moskovaya” diye bağırmasının asıl nedeni Demirel’le Gorbaçow’un eski miras kavgasından kaynaklanıyordu.
Bir zamanlar bir Türk profesör de Kızılderililerin soyunun Türklerden geldiğini, kıtalar oluşmadan önce Türklerin Amerika’ya gittiklerini, sonra karalar ayrılınca orada kalıp kızıllaştıklarını yazmıştı. Zaten Ruslar kızıldı, Türkler de onlardan geri kalmamak için Kızılderili olmuşlardı. Bu arada Çiller; Geyikli Baba’ya neden gitti? Neden piramitlere ya da Mars’a gitmedi?
Yemek zamanı geldi. Masamıza bir sandalye, bir adam eklemişler. Daha merhaba demeden yeni gelen ve masaya eklenen adam senli benli konuşmaya başladı. Sevmem böyle teklifsiz, sulu tipleri. Konuşmadım. Konuşmayacağım, kararlıyım. Onlar da beni terapistlerine moral bozucu, iştah kaçırıcı biri olarak ispiyonlayacaklar. Etsinler, umurumda değil. Ben önemli konularla meşgulüm. Çiller neden Geyikli Baba’ya gitti. Özer’e bir kıyak mı düşünüyor acaba? Yoksa sahneye çıkmaya mı karar verdi. Assolist mi olacak? Geyikli Baba neden hep güzel kadınları assolist yapıyor? Geyikli Baba Çiller’e “Millete ne edersen et, benim geyiklerimi rahat bırak” dedi mi, demedi mi? I. Ramses Geyikli Baba’nın nesi oluyor?
Peki bu Şevki’ye ne oluyor? O ne biçim parlamenter sözler öyle? Gazeteci milletinin önünde “Pezevenk, sen git karını Jony’e ver, alnından öpeyim” denir mi elin adamına? Kural mı değişti? Eskiden namuslu insanların alnından öpüyorlardı.
Doktor; Rahatsız görünüyorsunuz, sizi rahatsız eden şey nedir” diye sordu. Ona Ruslar’ı,Osmanlılar’ı, Şevki’yi, Çiller’i, geyikleri anlatamadım."
A. KADİR KONUK
Share To:

ozgurhabernet

Post A Comment:

0 comments so far,add yours